bunun en güzel ve bilindik iki örneği,
ahlat ağacı ve
nuh tepesi filmleridir. genel olarak bu konunun işlenmesini sevsem de dönüp dolaşıp aynı konuyu sadece
taşra zerinden incelemek biraz yorucu geliyor açıkçası. bu konuda aklıma gelen diğer başka bir filmse
bizi hatırla'dır. mesela bak o biraz daha şehirliydi.
çağan ırmak o filmde
nuri bilge ceylan'dan ve
cenk ertürk'ten daha farklı bir yol seçip derdini şehirli insan üzerinden anlatmaya çalışmıştır.
bu baba oğul çatışmasını
orhan pamuk da taşra üzerinden
kırmızı saçlı kadın romanında anlatmıştı. onun hikayesinin ana karateri de yine taşraydı.
aslında tüm bu ve benzeri eserleri ortaya çıkaranlar haklılar. çünkü
türkiye gibi şovenizmin baskın, bireyselliğin ise düşük olduğu ülkelerde
devlet hep
baba olarak tasvir edilmekte.
vatandaş ise oğul. haliyle, bu durum bizleri bir çıkmaza itmekte. zira ıskalanan bir şey var: bu baba oğul çatışmasında en çok zararı gören
anne.